“Kader çanları mazideki kusur ve hatalar için ne kadar ısrarla çalarlarsa, kulaklarda o kadar derin ibret sesi olur.” Victor Hugo’ya ait bir sözle başlamak istedim bu hafta.
Almasını bilenler için ibretler hazinesi olan tarih, bazen yeri göğü yırtan gürültücü bir şelale, bazen de çimenler arasında sessiz bir dere gibi akan, akarken de geçmişe ait olumlu ya da olumsuz birçok değerleri beraberinde taşıyan zamanların toplamıdır açıkçası. İnsanlar her dakika, her saat manevi dünyası ile maddi dünyası arasında gider gelir. Sonuçta denge bozulur. Değerler alt-üst olur. Bu savaştan çoğunlukla galip çıkan maddi dünya olur. Manevi dünyası zengin olan insan, hiçbir zaman maddi dünyasının esiri olmamıştır, olmazda. Çünkü onun dünyasın da hayattan aldığı dersler, yanlışlar daha ağır basar. O gözleriyle görür, kafasıyla düşünür, vicdanına danışır ve inancıyla savaşır. Onun sahip olduğu hazine ambarı derin, geniş ve doludur. Ne solar, ne uçar, ne de biter. Çünkü O Allah’ını, vatanını, bayrağını, insanını, atasını, dinini her şeyden çok sever. Onun hazinesi her zaman ders aldığı tarihtir. Tarihidir.
Tarihten alınan ders, sonuç birbirini tamamlayan unsurlar. İkiz kardeşler gibi. Tarih almasını bilenler için yanlışlar hazinesi, dünya ve içindekiler de yanlışlar mahşeridir. Her gün yanlışlar boy boy sergilenir, gösterilir aslında. İçinde yaşadığımız zaman her saniye, her dakika, her saat, sinemalar, tiyatrolar, TV dizileri, hastahaneler, hapishaneler, tımarhaneler, mezarlıklar daha bilmem nereler, her yer ders alınacak yanlışlar fuardır.
Tarih bir sergidir, bir çiçek bahçesidir, pazardır, panayırdır, fuardır. Pazar yerleri ve fuarlar aynı alış veriş yapanlar değişiktir. Sabah gelenler, akşam gidecektir. Yerlerine yenileri gelecektir.
Bizim büyükler olarak gayemiz, amacımız, hedefimiz, vizyonumuz, misyonumuz yetişen genç kuşaklara yanlışlar hazinesinden paylarına düşenleri vermek, onları bir irade etrafında birleştirmektir. Zaman içinde değişen takvim yapraklarıdır. Her gün birer birer yırtılıp atılan yaprakların arasında şahıslar ve mekânlar değişir. Önemli olan, gençlerimizin geçmişten geleceğe köprü kurmasıdır. Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi “Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendin de kuvvet bulacaktır”.
Geçmişten ders almasını bildiğimiz sürece sırtımız yere gelmeyecektir. Gençlik, geçmişle gelecek arasın da bir köprüdür. Gençlerini iyi yetiştiren milletlerin geçmişi başarılarla doludur. Geleceği daima aydınlıktır. Çünkü bir toplumun idealleri, bilgili, ahlaklı, çalışkan, heyecanlı gençleriyle canlı kalır. Gençlik, yarınlar demektir. Gelecek demektir. Umutlar, hayaller şuurlu, sağlam karakterli gençlikle gerçeğe dönüşür. Gençlik dünle yarını bağlayan bugün, geçmişle gelecek arasında köprüdür. Taze heyecanı ile toplumun kuvvet kaynağı, sınırsız hayalidir. Gençler baharla birlikte karların erimesiyle kabararak akan nehir gibidir. Kontrol edilmezse zahmet veren taşkınlık, yararlanmayı bilince rahmet getiren bir aşktır. Gençlik duygudadır, kavrayıştadır. Gençlik azimle, usanmadan çalışmaktır. Zamanı aşan bir davanın yolcuları olduğumuz için tarih bizi eskitemedi. Tarihle canlanan, tarihi canlandıracak ideallerimiz, bilgiyi, başarıyı çoğaltacak heyecanlarımız, insanlığın için de bulunduğu sefaletten kurtaracak umutlarımız, savunmasız, vicdanlı, iyi kalpli, çalışkan insanlar için amaçlarımız var. Tıpkı 19 Mayıs 1919 da olduğu gibi. Milletimizin destansı direnişi, zalimlere korku, mazlumlara umut, milletlere de örnek olmuştur. Bu tarih milli şahlanışın güzel bir örneğidir. Egemenlik ve bağımsızlık mücadelesinin bu sembol gününün Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından gençliğe armağan taşıdığı anlam bakımından ne kadar önemli olduğunu söylemeye gerek yoktur aslında.
Atatürk bu günü gençliğe armağan ederken “Gençlik” kavramını yaş olarak değil fikir olarak kastettiğini vurgulamıştır. Fikirde gençlik, yenilik. Bugün fikir olarak genç kalanların, araştırıp soranların günü kutlu olsun. Bu duygu ve düşüncelerle Atatürk’ün geleceğimizin teminatı olarak gördüğü gençlerimize yürekten selamlar.
Sevgili Gençler