Hayatın güzelliği, doğruluğu, manası, tadı, tuzu, mutluluk, keder… Yalnız yaşamamaktan geçer bence. Böyle düşünen sadece ben değilim tabiki. Sesiniz kulağıma kadar geliyor. Ne güzel söylemişler; yalnızlık Allah’a mahsustur. Halit Ziya Uşaklıgil; ’İnsan keder ve sevinç zamanlarında kalbinin tahammülden fazlasını diğer hassas bir kalp ile taksim etmek ister’ demiş.
Yalnızlık sadece bir başka insanın varlığı ile yok olur. İnsan yaşamını bir başkasıyla paylaşırsa yaşamı anlam kazanır. Paylaşmak, hayatın manası, insanca yaşamak, mutluluk sanırım bu kelimede saklı. İksir gibi…
Paylaşmak deyince hep aklımıza bir lokma ekmeğin paylaşılması gelir. Necip Fazıl’ın dediği gibi ‘ Eğer tadını bilirseniz, ekmeği paylaşmak ekmekten daha lezzetlidir.
Bir ekmeği paylaşırcasına, acıları paylaşmak, sevinçlerin mutlulukların artmasını sağlamak, sevdiğimiz bir dostumuza, arkadaşımıza, komşumuza, onu sevdiğimizi söyleyerek davranışlarımıza yansıtarak paylaşmak, onu mutlu etmenin en kısa yoludur belki de. Sahip olduğumuz her şeyi, bu dünyada yolcu olduğumuzu gelip geçici olduğumuzu unutmadan paylaşmalıyız diye düşünüyorum.
Paylaşmak deyince aklımıza hemen maddi şeyler geliyor. Bu da var tabi ama önce insanların yaşamını, sevinçlerini, mutluluklarını, dertlerini, acılarını, kederlerini, yalnızlıklarını paylaşmak gelir. Mesela bir insanın ölüm acısını paylaşmak ne yüce bir davranıştır. Ya da sevincini mutluluğunu paylaşmak kadar insana huzur veren, manevi bir tat yoktur.
Paylaşmak için zamanda çok önemli. İnsanın zamanını vermeyi bilmesi, zaman ayırması… Güzel anıları, saatleri birlikte geçirmek dostlara sevdiklerimize zaman ayırmak, ayırdığımız zamanı paylaşmak ne büyük bir mutluluk değil midir. Günümüz şartları buna imkan vermese de bu zamanı yaratmak sanırım biraz bize bağlı. Çevreme şöyle bir bakıyorum da maddi imkanlar açısından yoksul olmak zor, sıkıntılı insanın içini acıtan bir gerçek ne yazık ki. Evet bu durum çok üzücü ve zor! Ancak diğer yoksulluklar daha da zor geliyor bana, acı ve düşündürücü. Zaman, sevgi, akıl, gönül, öğrenme, bilgi, okuma yoksulu insanları görünce çok üzülüyorum. Para bakımından yoksul bir insan bir ‘simit ve peynir’ ile doyar. Farkındalığı, anlayışı sınırlı olanlar yani bilgi, görgü, okuma, öğrenme yoksulu olanlar bu koşullardaki insanlar kendileri geri kaldığı gibi, ailesini hem de toplumu geri bırakır.
Aslında hepimiz mutluluğu ve huzuru maddi, manevi değerlerimizi ve gücümüzü paylaşarak elde ederiz. Sonuçta sosyal bir varlığız ve yaşadığımız toplumun bir üyesiyiz. Toplumu oluşturan bireylerin farklı yetenek ve özellikleri vardır. O nedenle daima birbirimize ihtiyaç duyarız, birbirimizi tamamlarız. Paylaşmak o toplumun manen ve madden yücelmesine yardımcı olur. Toplumun geleceği aydınlanır. Özellikle çocuklarımıza paylaşmaya öğretmek, gelecek nesillerin, dünya geleceğinin önünü açmaktır. Dengeli, mutlu, huzurlu insan sayısının çoğalmasına yardımcı olmaktır. Bundan dolayı çocuklarımıza, gençlerimize vereceğimiz en önemli eğitim paylaşmayı öğrenmek olmalıdır.
Beyinlere bilgi yüklemek yaşam okulunda yeterli olmayabilir. Çocuğun, gencin kendi benzersizliğini anlamasına yardımcı olmak, bunu aldığı bilgilerle yoğurarak sonrasında başkalarıyla nasıl paylaşacağını öğretmek gerekir. Kendi yaşamımda geleceğimizi emanet edeceğimiz çocuklarımıza sabırla yaşam içinde paylaşmanın ne kadar önemli olduğunu göstermeye çaba harcıyorum. Biliyorum ki paylaşma duygusu anlayışı, manevi yapıları, kişiliği olgunlaştırır. Yaşamda birçok sorunla karşılaşıyoruz. Sorunlar krize dönüştüğünde ise görüşmeler, toplantılar, tartışmalar sonucunda çözümleniyor. Bu krizleri çözen anahtar, barış-empati, anlayış, karşılıklı saygı çerçevesinde çözüm yollarının bulunması Paylaşmak fiilinden geçiyor. Yaşamımızı başkalarıyla paylaşmak bize tecrübe, bilgi yeni düşünce ve görüşler kazandırır.
Yaşamımıza doğru ve güzel bir anlam katmak adına unutmayalım ki paylaşmak mutluluktur. Paylaşmak büyüklüktür.
Unutmayalım ki;
Mevlana’nın dediği gibi; ‘ Bir mum, diğer mumu tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez’
Feride Çantal
[email protected]