Geçen haftaki "Özelleştirme güzelleştirir mi dediniz" yazımı, kaynakların bir avuç şirketin tekelinde olduğunu, onların çıkarına kullanıldığını ve bunun alternatifinin olup olmadığını sorarak tamamlamıştım.
Kapitalizmden rahatsız olup, dahası ona karşı olan çok kimse var toplumda. Ne var ki alternatif noktasında kafalar karışık. Oysa kapitalizmin alternatifi bellidir. Savaşların, çevre tahribatının, işsizliğin, adaletsizliklerin, yoksulluğun kaynağı olan kapitalist sistemin biricik alternatifi sosyalizmdir. Nasıl mı?
Kapitalizmde üretim ve hizmet araçları özel mülkiyet konusudur. Bankalar, fabrikalar, topraklar, madenler, hastaneler, okullar özel ellerde toplanmıştır hep. Ve daha çok kazanmak maksadıyla hareket eder hepsi. Başka deyişle, özel şirketler, ne pahasına olursa olsun maksimum kâr güdüsüyle hareket eder kapitalizmde. Bunun doğal uzantısı da amansız rekabet ve piyasa koşullarının ekonomiyi yönlendirmesidir. Böylesi bir sistemin işleyişinin kaçınılmaz sonucu; zenginlik belli ellerde birikirken geniş çoğunluğun payına yoksulluğun düşmesidir. İnsan insanı sömürmektedir özetle. Öte yandan ekonomik bakımdan güçlü olan kesim siyasal olarak da nüfuz ve güç sahibidir kapitalizmde. Böylece, ekonomik yönden güçlü olan sermaye sınıfının çıkarlarına hizmet eden bir devlet aygıtı vardır karşımızda.
Sosyalizm ise, üretim ve hizmet araçlarının(tüketim malları değil) devlet (toplumsal) mülkiyetini esas alması ve kâr denen ahlaksızlığı(çünkü kâr eden varsa mutlaka zarar eden de vardır) devre dışı bırakması nedeniyle yegâne alternatifidir kapitalizmin. Mal ve hizmetlerin üretimi piyasa koşullarına göre değil, merkezi plan doğrultusunda toplumsal ihtiyaçların karşılanması amacıyla yapılır sosyalizmde. Bankalar, fabrikalar, madenler, topraklar, okullar hastaneler…, toplum mülkiyetindedir. Başka deyişle bu zenginlikler, bir avuç şirketin çıkarı değil toplumun yararı doğrultusunda kullanılır artık. Emek sömürüsü yoktur sosyalizmde. Böylece devlet aygıtı da, bir avuç zenginin değil emekçi halkın çıkarlarına hizmet eder hale gelir.
Belli ki, koronavirüs vakası yaldızlarını döktü kapitalizmin. Ne denli akıldışı ve insanlıktan uzak bir sistem olduğunu gösterdi hepimize. Zenginlik içinde yoksulluk yaşıyor insanlar yazık ki. Kepazelikler diz boyu. Düşünsenize; kapitalist dünyanın en zengin ülkesi kabul edilen ABD’nin New York eyaletinde, önlükleri tükenen sağlık çalışanları çöp poşeti giyerek korumaya çalıştılar kendilerini, salgın karşısında. Sağlığı özelleştirmenin sonucu bunlar hep. Devasa zenginler üretirken ülkende, toplum yararını hiçe saymanın bedeli yaşananlar. Her yeri yakıp yıkacak silahların, bombaların var; ancak, sağlık çalışanlarını koruyacak yeterli koruyucu materyalin yok! Fazla lafa gerek yok, kapitalizm budur işte!
En gelişmiş kapitalist ülkelerin bile böylesi bir salgın karşısında sağlık sistemlerinin ne denli yetersiz olduğu ortaya çıktı açıkça. Sağlık çalışanlarının koruyucu ekipmanlarını tedarik etme noktasında bile aciz kaldı çoğu. Bazı ülkeler arasında maske “paylaşım kavgası” yaşanıyor şimdilerde. Yurttaşlarının maskelerini karşılamaktan bile aciz bir kapitalizm var karşımızda. Neden mi? Ortada toplumsal yararı gözeten ve planlamaya dayanan bir mekanizma yok çünkü. Kaynaklar dev şirketlerin daha fazla semirmesi için kullanılıyor hep. Onca zenginliğe karşın toplumun sağlığını ve temel ihtiyaçlarını güvenceye al-a-mayan bir sistem var karşımızda. Kapitalizm budur işte.
Ülkemizde de tablo kaygı verici. Nasıl olmasın ki! Kapitalizmin mantığı bizim ülkemizde de hükmünü icra ediyor. Vatandaşlar bu zor günlerinde bankalardan 6 ay ödemesiz kredi çekmeye zorlanıyorlar. Böylesi zamanlarda bile, kapitalizmin tapınakları olan kan emici bankaların kazanması üzerine kuruluyor sistem. Mevcut servet, toplumun temel ihtiyaçlarına tahsis edilmesi gerekirken, büyük rant projesi olan Kanal İstanbul’a aktarılıyor iktidar tarafından. Türkiye kapitalizmi tepeden tırnağa rant ve beton üzerine kurulu çünkü. Öte yandan; üç ay boyunca, kimseden elektrik, su bedeli alınmayacak; vatandaşların tüm bankalara olan borçları ertelenecek; kimse işten çıkarılmayacak(ücretsiz izin değil) ve bu işçilerin parası tam olarak devlet tarafından ödenecek; vatandaşların tüm temel ihtiyaçları devlet tarafından ücretsiz karşılanacak, denilemiyor! Çünkü devlet patron sınıfının hizmetinde. Servet ise bir avuç zenginin tekelinde. Bu tablo insanların gelecek kaygısını derinleştiriyor doğal olarak. Oysa tüm zenginlikler toplumun mülkiyetinde olsa, yaşanır mıydı bu kaygılar?
Sosyalizm, tüm zenginliklerin tüm toplumun yararı ve ihtiyaçları doğrultusunda kullanıldığı sistemin adıdır. Herkesin başını sokacağı bir evi vardır mesela. Kiracı yoktur sosyalizmde. Özel hastaneler ve özel okullar barınamaz asla. Üzerinden para kazanılacak alanlar değildir bunlar. Eğitim ve sağlık hizmetleri tümüyle devletin elindedir. Ve ücretsiz sunulur tüm yurttaşlara. Parası olmayanın elektrik ya da doğalgazının kesilmesi uygulaması yoktur sosyalizmde. Isınmak ve aydınlanmak temel ihtiyaçlardır çünkü. Ve devlet tarafından ücretsiz sunulur vatandaşlara. Nasıl mı olacak peki bu, diyorsunuz belki. Onca zenginlik bir avuç insana akmazsa, bal gibi olur. Kapitalizmde kağıt üstünde kalmaktadır anılan haklar. Paran yoksa yararlanamazsın tüm bunlardan. Sosyalizm, bu acımasızlığın son bulmasıdır işte. Gelecek kaygısının tarihe gömülmesidir.

Şu korona günleri sosyalizmin ne denli kıymetli ve gerekli olduğunu gösterdi insanlığa. Zenginlik içinde yoksulluk yaşamak, kaderi değildir kimsenin. Artık mevcut zenginliklerin tüm toplum yararına kullanılmasının zamanı –çoktan- gelip çatmıştır. Kapitalizm vahşiliktir. Ve inanın; vahşi olmayan, iyi kapitalizm yoktur. Evet, devrim, çaresizliğin çaresidir. Ve sosyalizm, çarelerin en güzeli ve insana en yakışan olanıdır. Sesine kulak verelim sosyalizmin; tanıyalım, öğrenelim onu.
Dünyada sosyalizm olsa, şu koronavirüs salgınını çok daha kolay ve kaygısız atlatmaz mıydık sizce?

Editör: TE Bilişim